Doda Artisanal Cave Hotel, yalnızca bir otel değil; farklı kültürlerden gelen iki sanatçının ortak hayalinden doğmuş, emekle ve tutkuyla inşa edilmiş bir yaşam projesidir.
Kapadokya’nın kalbinde yer alan bu yapı, yaklaşık 600 yıllık tarihi bir taş konağın yeniden hayat bulmuş hâlidir.

Birbirini İtalya’da, güzel sanatlar yüksek lisansı sırasında tanıyan bu genç çift, yıllar boyunca birlikte dünyayı gezip, farklı coğrafyalardan ilham topladı. Sanata, zanaate ve estetiğe olan ortak tutkularını, zamanı durmuş gibi görünen bu binada somutlaştırdılar.

Oteli oluşturan yapı, bir zamanlar köyün en eski antikacısına aitti. Uzun yıllar terk edilmiş, unutulmuştu. Ancak taş duvarlarında hâlâ bir ruh vardı. O ruhu hisseden ikili, binayı yeniden canlandırmaya karar verdi. Her taşı kendi elleriyle işlediler, her köşeyi büyük bir özenle restore ettiler.

El emeği burada sadece bir tercih değil, bir felsefe.
Bir zamanlar ahır olarak kullanılan alanlar zarif konuk odalarına dönüştürüldü.
Eski tandır mutfakları, sıcak yaşam alanlarına çevrildi.
Üzüm pekmezi ya da şarap üretimi için kullanılan şırahaneler, özgün taş dokusuna zarar vermeden banyolara dönüştürüldü.

Doda’nın “artisanal” yani el işçiliğine dayalı yapısı, otelin tüm karakterini belirliyor.
Geçmişin izlerini silmeden, bugünün zarafetiyle buluşturmayı amaçlayan bu yaklaşım; yerel dokuyla evrensel estetiği bir araya getiriyor.

Bugün Doda Artisanal Cave Hotel, tarihiyle konuşan, mimarisiyle ilham veren ve hikâyesiyle dokunan bir konukseverlik deneyimi sunuyor.
Burası bir otelden çok daha fazlası — bir emeğin, bir yolculuğun ve bir hayalin hayata geçmiş hâlidir